Yunan mitolojisinin en bilinen efsanelerinden bir
tanesi Oidipus’un lanetidir. Sophokles, muhteşem tragedyası ‘Kral Oidipus’ta bu
efsaneyi ele almıştır. Oidipus Thebai kralı Laios ve İokaste’nin oğlu olarak
dünyaya gelir. Oidipus’un, babasını
öldüreceği ve annesi ile evleneceği kehaneti üzerine ayaklarından ve ellerinde
bağlanarak ormanda ölüme terk edilmesi emredilir fakat çoban bu emri yerine
getiremez, Oidipus, Korinthoslu bir çoban tarafından çocukları olmayan Korinthos
kralı Polybos ve karısı Merope’e verilir. Yıllarını Korinthos’te geçiren
Oidipus, kendi hakkındaki kehanetten haberdar olur ve bu kehanetin
gerçekleşmesini önlemek için Korinthos’u terk eder. Yolda aslında öz babası
olan Kral Laios ve yanındakilerle karşılaşır fakat kavga çıkar ve Oidipus,
Laios ve yanındakileri öldürür. Böylece kehanetlerden ilki gerçeklemiş olur. Bu
sıralarda Thebai halkı, kendilerine musallat olan dev kanatlı canavardan
muzdariptir. Canavardan kurtulmanın tek yolu sorduğu bilmeceye doğru cevap
vermektir. Laios’un ölümü üzerine İokaste’nin kardeşi Kreon, Thebai halkını bu
canavardan kurtaracak kişiye Thebai tahtını vaat eder. Canavarın bilmecesine
doğru cevap veren Oidipus, Thebai Kralı olur ve aslında öz annesi olan İokaste
ile evlenir. Böylece diğer kehanet de gerçekleşmiş olur. Aradan zaman geçer ve
Thebai halkı vebanın pençesine düşer, çare aramak için başvurulan kahin, Thebai
halkı arasında yer alan birisinin lanetli olduğunu ve onun Thebai’den sürülmesi
gerektiğini söyler. Bu kehanetten sonra Oidipus, bu lanetli kişiyi bulmak için
çabalar ve neticede bu kişinin kendisi olduğunu öğrenir ve kendini kör ederek
Thebai’i terk eder.[i]
Efsanede kehanetlerden kaçmaya çalıştıkça aslında
kehanetleri gerçekleştirmeye daha çok yaklaşıldığı ve insanın kaderinden
kaçamadığı işlenir. Peki, gerçekten insan kaderini değiştiremez mi? Laios,
İokaste ve Oidipus bu ‘zorunlu laneti’ yaşamak zorundalar mı? Bu sorulara cevap
aramaktan ziyade onları kaderimiz diye adlandırdığımız hatalarımızı sorgulamak
için başlangıç olarak görmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Bu bağlamda ilk sorgulamamız gereken kahinler ve
kehanetlerinin iktidarıdır. Laios ve İokaste, kehanetin büyüsüne kapılmayıp,
Oidipus’u ölüme terk etmeseler acaba kehanet gerçekleşir miydi? Bu soru kahinin
iktidar ilişkilerindeki pozisyonunun sorgulanmasını gerektirir ve bizi
Foucault’nun bilgi-iktidar ilişkisine götürür. Kahin hakikati dile getirendir, sorgulanamaz.
O, bilgi sahibi dolayısıyla iktidar sahibidir. Bilgi ve İktidar, Janus’un iki
yüzüdür. Bizim kader diye algıladığımız şey aslında bilgi, hakikat, gerçeklik
olarak kodlananları tekelinde tutan hakim paradigmalara olan sadakatimizdir.
Bu epistemolojik sorgulamanın yanı sıra
yukarıdaki sorunun bir de etik sorgulama boyutu vardır. Acaba lanet, Oidipus
doğduğunda onunla birlikte mi ortaya çıkmıştır yoksa laneti Laios ve İokaste mi
başlatmıştır? Kendi çocuğunu, kahinin sözlerinden ve kendi ikballerinden
değersiz gören bakış lanetli değil midir? Etik olanın, hakim söylemlerle ve
tahakküm ilişkileri çerçevesinde baskılandığı bir kadercilik, politik olanın
güç ilişkilerinde mevzi kazanmak olarak algılandığı, politiğin etikle
ilişkisinin görmezden gelindiği, insan hayatının nesneleştirildiği bir düzenden
ötesini tahayyül etmeyi imkansızlaştırır.
Efsanede Oidipus, gerçeği öğrenmek için
araştırmasını sonuna kadar sürdürme kararlılığındadır. Thebai’nin lanetli biri
yüzünden veba salgınına yakalandığını söyleyen kahin ise onun bu işin peşini
bırakması gerektiğini salık vermektedir. Aynı şekilde İokaste de kafasındaki
şüpheler berraklaştıkça Oidipus’u bu araştırmanın peşini bırakması konusunda
ikna etmeye çalışır:
“OİDİPUS
Olmaz,
ortada böyle deliller varken, kimin oğlu olduğum gizli kalamaz.
İOKASTE
Yaşamak
istiyorsan, tanrılar hakkı için vazgeç bu araştırmadan! Çektiklerim bana yeter.
OİDİPUS
Korkma,
üç kuşak öncesinde köle kanından olduğum anlaşılsa bile, bir şey kaybetmezsin
haysiyetinden!
İOKASTE
Yalvarırım
beni dinle, öğrenmeye kalkma bunu!
OİDİPUS
Hiçbir
şey vazgeçiremez beni bundan, gerçeği öğreneceğim.”[ii]
Oidipus, Thebai halkını canavarın elinden
kurtarmış bir kahramandır. Ama aynı zamanda babasını öldürmüş ve annesi ile
evlenmiş bir ‘lanetli’dir. Hem kahin hem Kraliçe İokaste bu gerçeğin ortaya
çıkmaması için yalvarmaktadırlar ama Oidipus onları dinlemez ve kendi
felaketine doğru yürür. Tam da burada biraz durup düşünmek gerek. Acaba gerçek
lanetli Oidipus mudur yoksa babası Laios ve hem annesi hem karısı Kraliçe
İokaste midir? Oidipus bu efsanede bir kurbandır esas lanetliler Kral Laios ve
Kraliçe İokaste’dir. Kahine inanıp, kehanetten kaçmak adına kendi oğullarını
öldürmeye çalışanlar. Onun tarafından öldürülenler. Onunla evlenenler. En
kötüsü de gerçeği öğrendikten sonra bile bu gerçeğin ortaya çıkmasını
istemeyenler.
Bugün kader olarak adlandırdığımız, bilgi ve
iktidar ilişkiselliği içinde iktidar odaklarının tahakkümlerinin devamlılığı
için ürettiği gerçekliktir. Bu gerçeklik Yunan mitolojisinde kahinin
kehanetleriydi bugünse tüm demokratikleşme taleplerinin arkasında karanlık
güçlerin olduğunu bağıranların söylemleridir. Medyaya telefon açıp ‘Gerçeği’
inşa edenlerin hoyratlığıdır. Hakikati bilip söylemek istemeyenlerin,
söylemeyenlerin çıkarlarıdır. İşte bugünün esas laneti, kader diye sunulan bu
söylemlere, hoyratlığa, çıkarlara duyulan inanç ve sadakattir. Bir başka açıdan
bugün politik olanın etikle ilişkisi, politikanın güç ilişkileri çerçevesinde
tanımlanması, etik olanın dışlanması ve baskılanması nedeniyle silinmeye yüz
tutmuştur. Sonuç en kabataslak yaklaşımla insanın nesneleşmesi ve
yabancılaşmadır. Bu Yunan mitolojisinde Oidipus’un ormana terk edilmesiydi
bugünse çocukların, ülkenin bölünmez bütünlüğü ve istikrar adına, başlarına
gelen ‘cisimlerle’ öldürülmesidir. Evladını kaybeden annelerin meydanlarda
yuhalatılmasıdır. Küçücük çocukların ‘terörist’ ilan edilmesidir. Dün İokaste
ve kahinin ortaya çıkmasını istemediği gerçek, bugün iktidarların halklarından
sakladıkları gerçekler. Bakanlık odalarında hayatlarımız hakkında hoyratça
kararlar alabilenlerin sakladıkları gerçekler. Ve daha nice gerçek olarak bize
sunulan yalanlar. En kötüsü bu hercümerç içinde kendi gerçekliklerimizi bu
yalanlar üzerine inşa etmekte sakınca görmememiz...
İşte bizim lanetimiz. Ya Oidipus gibi kurban
olduğumuzun farkına varacağız ve kör olmak pahasına hakikati araştıracağız ya
da İokaste ve kahinin sözünü dinleyecek başkalarının lanetini kaderimiz diye
yaşayacağız. Seçim bizim…
Hasan
Turgut
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder