Klişe bir cümle vardır: “Sanat evrenseldir, dili yoktur.” diye. Fakat geçen gün İstanbul’da caz festivali sırasında bu klişeye ters düşen bir olay yaşandı. Bir grup beyaz yakalı caz sever faşist, Kürtçe ayran anlamına gelen “Dew Dew” şarkısını söyleyen Aynur Doğan’a, Silvan’da yaşanan çatışmada ölen askerleri bahane ederek saldırıda bulundu. Böylesi toplumsal duyguların en had safhada olduğu dönemlerde böylesine provokatif eylemlerin gerçekleşme ihtimali yüksektir. Zira böyle anlarda savaşın dilini konuşmak ya da konuşanların cümleleri kitleleri daha rahat etkisi altına alır. Her ne kadar olaydan sonra medyadan, aydınlardan ve toplumun belli bir kesiminden Doğan’a destek verenler çıkmış olsa da şu da unutulmamalıdır ki vice versa toplumun belli bir kesimi de beyaz yakalı caz sever faşistlerin eylemlerini onaylamaktadırlar, en azından susarak, tepkisiz kalarak onlara destek vermektedirler.
Bilindiği gibi Türkiye’de pek çok aydın, düşünür, yazar, siyasi düşünceleri ne olursa olsun “ Türklüğe hakaret ”ten yıllarca hüküm giymiştir, bu hukuk dışı uygulama hala daha da demoklesin kılıcı gibi durmaktadır. İfade ve düşünce özgürlüğü kapsamına giren pek çok beyan, açıklama, yazı… vs. “ Türklüğe hakaret çuvalının” içine atılmıştır ve hala atılmaktadır. Peki, o zaman caz festivalinde yaşanan olaylara geri dönecek olursak orada da yıllarca yok sayılmış, kültürel-etnik kimliği baskı altına alınarak yok edilmeye çalışılmış bir halka hakaret yok mu? O caz sever faşistlere, Kürtçeye ya da yarın başka bir dile hakaret etme hakkını veren nedir? Kimdir?
Bu provokatif eylemi yapanlara karşı devlet ne yapmıştır? Sokaklarda haklarını arayan öğrencileri, sosyalistleri, Kürtleri, işçileri, emekçileri anında bulan gözaltına alan onlara işkenceler yapan hatta onları öldüren devlet bu faşistlere karşı ne yapmıştır? Hiçbir şey. Yani daha önce Ahmet Kaya’ya çatal bıçak atanlara karşı ne yaptıysa yine aynısını yapmıştır.
Bilindiği gibi anayasanın 10. Maddesi kanun önünde farklı kimliklerin ( din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ) eşit olduğunu müjdeler. Bu durum hukuk dilinde mutlak eşitlik olarak adlandırılır. Şimdi anayasanın 10. Maddesini bir kenara koyalım, yapılan saldırıya yeniden bakalım. Görüldüğü gibi devlet “ Türklüğe hakaret” ettirmemekte, ama “ Kürtlüğe hakaret” edilmesine ( ki bu sadece Kürt kimliği ile sınırlı değildir, diğer kimliklere karşı yapılan hakaretlerde aynı oranda devlet koruması altındadır. ) müsaade etmektedir. Yani ayrımcılık yapmaktadır. Suç işlemektedir.[1]Devletin yıllarca halklar arasında ayrımcılığı körükleyen bu tavrı kendini en son caz konserinde göstermiştir. Devlet bugüne kadar yaşananların sorumlusudur, muhtemel gelecek olaylar için önlem almadığı için de bugün yaşananların aynılarının yarın yaşanmasına çanak tutmaktadır.
Maalesef faşizm toplumun tüm kesimlerine hızla yayılmaktadır. En son yaşanan olayın bizim suratımıza tokat olarak çarptığı gerçek sanatın bile ötekileştirildiği gerçeğidir. Aslında bu ötekileştirme yeni değildir ama bizim kör gözlerimiz onu anca görebilmektedir, lal dillerimiz onu anca söyleyebilmektedir. Türkiye halkları olarak birbirimize öyle yabancılaştırılmışız ki, birbirimizi gördüğümüzde sarılacağımız yerde öldürmeye kalkışmaktayız. Birbirimizin diline, kültürüne tahammül edemezken, okullarımızda gelişmişliğimizin göstergesi olarak koca koca ülkelerin dillerinde eğitim almışız. Aldığımız eğitimi kendimize etiketi yapmışız, kapitalist piyasada kendimizi pazarlıyoruz. Ama yanı başımızda kardeşlerimiz konuştuğu, şarkılar söylediği, hüzünlerini, sevinçlerini paylaştığı dile düşman kesilmişiz. Sonuç ortada biz kardeşlerimize yabancılaşmışız, kendimize yabancılaşmışız. İstiyoruz ki kardeşimiz her şeyini bıraksın koşa koşa bize gelsin. Moda tabirle yok öyle bir dünya.
İnsanların kendi anadillerini öğrenemedikleri, kardeşlerin birbirlerinin dillerini bilmedikleri bir toplumda hangi gelecekten bahsedilebilir ki? Türkiye halkları birbirine yabancılaştırılıyor, bu durum barışı yaralıyor. Kürtçe öğrenmek, yaralı barışın yaralarından birini sarmamıza yardımcı olur. O zaman Türkler Kürtleri anlar, acılarını sevinçlerini paylaşır. O zaman barışın dili hakim olur. O zaman Aynur doğan’a saldıran beyaz yakalı caz sever faşistlerin sonu gelir. Faşizmin sonu gelir.
[1] Bu açıdan bakınca mevcut iktidarın ileri demokrasi adına yeni anayasa söylemi de samimiyetini yitirmektedir. Zira mevcut anti-demokratik anayasanın bir hükmünü dahi doğru okuyamayan ve savunan ( 301 Cemil’i hatırlayalım ) bir iktidardan, bu anlayışa sahip bir siyasi oluşumdan ileri demokrasi beklemek, demokratik anayasa beklemek kelimenin tam manası ile safdilliktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder